Samandağ – Hatay Çevre Koruma ve Turizm Derneği Başkanı Mişel Atik ile Röportaj
Yazar: Ferit Tekbaş
Editör: Marie Albera Meynioğlu
Yer Samandağı – Hatay
Kategori: Röportaj
Tarih: 26.10.2018
Portal: www.zerocha.org
Fotoğraflar: Foto Bebeto
Okuma Süresi: 16 Dak.
Dil: Türkçe
Ferit Tekbaş: Sevgili Mişel , öncelikle “Antakya Rum Ortodoks Kültürünü Koruma Merkez Konseyi” yönetim kurulundaki arkadaşlarım ve halkımız adına, bize zaman ayırdığın ve bu röportajı gerçekleştirmeyi kabul ettiğin için sana canı gönülden teşekkür ediyorum.
Geçenlerde Almanya’da çok ünlü olan televizyon moderatörü olan yeğenin Mitri Şirin ile bir röportaj gerçekleştirmiştik. Röportaj vesilesiyle yeğenin, aile bireylerinizin maalesef dünyanın çeşitli kıtalarına dağılmış olduğunu bizlere aktarmıştı. Röportajımızın başında, sevgili okurlarımıza, kendin ve ailenle ilgili birkaç biyografik bilgi aktarabilir misin?
Mişel Atik: Ben ZeROChA ailesini kültürel alandaki katkılarından ve olumlu çalışmalarından dolayı kutluyorum. Sevgili Ferit, sen de hoşgeldin. Ben 1956’da Samandağ’da doğdum. İlk ve orta öğrenimimle liseyi Samandağ’da yaptım. Üniversiteyi Jeoloji mühendisi olarak Ankara’da bitirdim. Ailem 1980’li yıllarda, hatta daha öncesinden başlıyarak dünyanın farklı ülkelerine doğru dağılmaya başladı. Kardeşlerimden bir kısmı Amerika’ya, bir kısmı da Almanya’ya yerleştiler. Yani aslında benim dışımda hepsi yurtdışında. Atik ailesinin bir kısmı; dedemin kardeşleri yaklaşık 60 – 70 yıl evvel Brezilya’ya göç etmişler ve oraa önemli bir kol oluşturmuşlar. Atik çekirdek ailesi Almanya, Amerika ve Brezilya arasında bölündü diyebiliriz.
Ferit Tekbaş: Çevre Koruma ve Turizm Derneği çapında faaliyetlere ne zaman ve nasıl başladın?
Mişel Atik: Derneğimiz 1991 yılında kuruldu. Faaliyetlerimize aktif olarak 1994 yılından itibaren başladık. Şimdi yaklaşık 24 yıldır bu dernekteyiz. Merkezi Samandağ’da olan Derneğimiz 29’uncu kuruluş yılına giriyor ve şahsen, yaklaşık 16-17 yıldır başkanlığını yapıyorum.
Ferit Tekbaş: Halkımız arasında yaptığın gönüllü ve hayırsever işlerinden dolayı seni tanımıyan hemen hemen yok gibi. Ancak bugünkü röportajımızın ana hedefi öncelikle, senin gönüllü olarak icra ettiğin “Çevre Koruma Derneği Başkanı” ünvanın ve fonksyonun hususunda sohbet etmek ve bilgi edinmek. Çevrenin korunması hususunun önemi ve ivediliği tartışıma götürmez bir gerçek. Bu anlamda organizasyonunuzun, Samandağ ilçemize büyük katkılar sağladığını gayet iyi biliyoruz. Bize bu takdire şayan işiniz ve temel hedefleri hakkında bilgi verebilir misin?
Mişel Atik: Derneğimizin kuruluşunun ilk yıllarında, çevre koruma faaliyetleri çevrede sanki bir hobi olarak görünüyordu. Ama dünyada 1800’lerden itibaren başlayan sanayileşme hareketi ile birlikte farklı sorunların ortaya çıkması ve teknolojinin de yeni sorunları beraberinde getirmesi çevre sorunlarını günümümüze kadar katlayarak taşımış ve dünyada çevreci-çevrenin korunması hareketlerinin doğmasına neden olmuştur. Dolayısıyla bizler de gönüllü olarak çevre koruma alanında çalışmalara başladık. İnsanları bu konuda bilgilendirmek ve hassasiyetlerini arttımak çok önemliydi çünkü. Öyle ya, bilgi sahibi olmadan hiçbir şey çözülemiyor. Biz çözüm mercii değiliz, ancak çevre sorunlarının çözümünde yalnızca baskı unsuru olabiliriz. Nitekim yıllardır bunu yapmaya çalıştık,çalışıyoruz Neler yaptığımıza değinmeden evvel hatırlatmam gereken şey, gelişmekte olan ülkelerde, gelişme süreci içinde inanılmaz çevre sorunlarının ortaya çıkmış olması. Bu sorunlar kartopu gibi yuvarlana yuvarlana, büyüye büyüye günümüze kadar geldiler ve hepimizi oldukça endişlendiren bir dereceye vardılar. Çevrecilik eskilerde olduğu gibi bir hobi hareketi olarak görülmüyor artık. Bugün nereden bakarsanız bakın, A’dan Z’ye kadar her partinin, her kurumun, her kuruluşun programında çevreyi ve çevreciliği görüyoruz. Çünkü çevre, yaşamsal bir önem taşımaya başladı ve maruz kalınan kirlilik insan yaşamını tehdit eder boyutlara ulaştı. Ben insan yaşamını diyorum ama tüm canlı alemi demem daha doğru olur. Bütün canlıları bu dünyada bir yaşam zinciri olarak görecek olursak, çevre kirlilikleri ve diğer olumsuz insan davranışarı nedeni ile bu yaşam zincirinin halkalarından onlarcası koptu diyebiliriz. Doğal denge bozuldu ve doğa kendini yeniliyemez duruma geldi. Bunda en önemli faktör insan faaliyetleri maalesef. Bu açıdan, çevre hareketini çok önemsiyoruz ve görevimizi gönüllü olarak daha çok uzun yıllar yapmaya devam etmekte kararlıyız.
Ferit Tekbaş: Çevre koruma aktivisti olarak dünyanın bir çok ülkesini gezdin. Senin için en etkiliyici ve korkunç çevresel felaket nerede yaşandı?
Mişel Atik: Günümüz itibarıyla çevre felaketleri artık bir bölge ile sınırlı kalmıyor tabi ki. Dünyanın pekçok yerinde sel felaketleri olduğunu gözlemleyebiliyoruz. Binlerce kişinin hayatını kaybetmesine sebep olan deprem ve tsunamileri, nükleer santrallerdeki patlamalar vs. Ne yazık ki artık bu felaketler ve sebep oldukları zararlar bölgesel olarak kalmıyor. Maalesef bizim için, dünyanın en büyük felaketi iklimsel değişiklikler. İklimler değişmeye başlayınca, bu sadece bir bölgeyle sınırlı kalmayacak. Tüm dünyayı etkileyecek sonuçlar doğuracak. Mesela hava kirliliği sadece bir bölgeyle sınırlı değil, suya atılan bir taşın yarattığı halkalar gibi gittilçe genişleyerek tüm dünyayı etkileyecek. Sonuç olarak, çevre felaketleri lokal değil, evrensel karakterdedir.
Ferit Tekbaş: Coğrafik yetki alanınız dahilinde olmadığı halde, Akkuyu Atom Santrali projesine karşı protestolar düzenlediniz. Düzenlediğiniz protestolar hakkında ve santralın şu an ki inşaasının hangi aşamada olduğu hakkında bizi bilgilendirir misin?
Mişel Atik: Biz nükleer enerjiye karşıyız. Termik ve fosil yakıtlar ile elde edilen enerjiye de karşıyız, çünkü doğayı çok olumsuz bir şekilde etkiliyor. Yani kömürler yakılıyor, petrol yakılıyor sonucunda karbon salınımı ve sera etkisi sonuç: iklimsel değişim. Nükleer reaktörler için de bu geçerli. Insan yaşamını tehdit eden ve ucu nereye varacağı belli olmayan yan etkiler nedeni ile nükleer enerjiyi savunmak akıl almaz bir şey. Radyoaktivite sebebiyle nükleer enerji atıklarının on binlerce yıl saklanması gerekiyor. Ve hiç kimse bu atıkların muhafazası konusunda kesin bir garanti veremiyor. Okyanusların dibi diyorlar, dağların dibi diyorlar, buzların altı deniliyor ama bunların hiçbiri kesin güvenliği tespit ve tescil edilmiş çözümler değiller. Santrallerin işleyişi sırasındaki güvenlik de keza. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinden biri olan Japonya’yı ele alalım mesela. Fukuşima’yı hâlâ unutmadık. Bölgemizde vukû bulan Çernobil patlamasını da hatırlarız. Yani nükleer santrallerin bir garantisi yok. Bu açıdan benzerleri Mersin-Akkuyu ve Sinop gibi Türkiye’nin başka şehirlerinde de kurulması planlanan Nükleer Santrallerin de bir garantisi-güvenliği yok. Nükleer teknolojide yüzde yüz garanti yokken ve ne olacağı bilinmezken; ülkeyi ve bölgeyi riske atmanın alemi yok diye düşünüyorum. Biz nükleere bu açıdan karşıyız. On yıllar boyunca Akkuyu’ya gittik protestolar yaptık ve orda bulunan insanlarımızı bilgilendirmeye çalıştık. Akkuyu dünyanın en güzel köşelerinden biri. Sinop ta öyle. Reaktörü soğutmak için deniz suyu kullanılacak. Peki oradaki yaşam ne olacak? Akkuyu Nükleer Santrali faaliyette geçerse, bunun çevre için bir felaket olduğunu düşünüyorum.
Ferit Tekbaş: Samandağ’ın sahili hakkında bir çok medya organlarında negatif haberler okuduk. Örneğin, dünyanın en uzun ikinci ama en kirli sahili olması gibi. Bu haberlere katılıyor musun ? Sahilin kirliliğini önlemek için, senin başkanı olduğun dernek hangi faaliyetleri yürütüyor, ne gibi tedbirler aldı ? Yerli halk bu kirliliğe karşı ne yapabilir ? Önerilerini bekliyoruz.
Mişel Atik: Samandağ sahili 14 kilometre uzunluğunda çok güzel ve birinci sınıf bir kumsala sahip. Sağlık turizminde kullanabilecek kalitede kumumuz var. Romatizması ve değişik eklem-kemik rahatsızlıkları olan bir çok insan bizim sahilimize gelip kuma gömülmek suretiyle tedavi oluyor. Ama ne yazık ki sebep olduğmuz erozyon sebebiyle, bu kumsal boylamasıa ve enlemesine oldukça küçüldü. İnsanlar, deniz kumu inşaata elverişli olmadığı halde deniz kumu ile binalar yaptılar. Bu kumun on yıllar boyunca binalarda kullanılması sebebiyle yüzlerce metre genişiğinde ahil aşındı,erozyona uğradı. 50-300 metrelik bir aşınma bu. Sahilin bir kısmının genişliği 700 metreden 50-100 m’lik genişliğe düştü Bu inanılmaz derecede olumsuz bir durum bizim için. Erozyon dışında, kirlilik de var maalesef. Bizler kirletiyoruz. Lübnan da doğup Samandağ sahilerine ulaşan Asi nehri, hem fizikî hem de kimyevî müthiş bir kirlilik içermekte. Asi’yle sürüklenip gelen tüm kirlilikler en nihayetinde denizimizi kirletiyorlar.
Ferit Tekbaş: Bu kirliliklerin kaynağı daha çok dış ülkeler olabilir mi?
Mişel Atik: Akdeniz’de kıyısı olan ülkelerden gelen plastik poşetleri zamanında ayırdık. Bunlar arasında bir çok ülkelerin isimleri yazılıydı. Son yıllarda uluslararası anlaşmalar çerçevesinde getirilen yasaklamalar etkili oldu ve bu kirlilik kısmen azaldı. daha az gelmeye başladı. Ama denizde seyreden gemiler ve sorumsuz insanlar, “Akar sular kir tutmaz” gibi yanlış bir atasözü ile bütün çöplüklerini, fiziksel ve kimyasal atıklar ile kullanım suları da dahil olmak üzere, Asi nehrine boşaltıyorlar. Tabi bizim bu boşaltılan artıklar nereye gidiyor? Akdeniz’e. Oradaki canlılar etkileniyor. Bugün, 14 kilometrelik o güzelim sahil şeridinde plastikler maalesef en önemli kirliliği oluşturuyor. Biz kanserojen ve petrol türevi oldukları için plastiklere karşı büyük bir mücadele veriyoruz. Denizde yaşayan canlıların yaşamını tehdit etmesi haricinde, görsel olarak ta hepimizi gerçekten üzüyor, çünkü berbat bir görüntü oluşturuyorlar.
Bu konuda, en azından bizlerden kaynaklanan yani bizim sebep olduğumuz kirliliği azaltmak için kendi insanlarımızı uyarmaya, dikkatlerini bu önemli sorun üzerine çekmeye çalıştık. Binlerce öğrenciyi kirliliğin hakim olduğu alanlara götürdük. Görsel anlamda temizlik kampanyaları düzenledik. Hatta belki de dünyada ilk defa; çöpleri temizlemeye gönüllü olarak katılan öğrencileri teşvik için televizyon, dolap vs. armağanlı çekilişler düzenledik. Bu tür faaliyetler aracılığıyla çocuklarımıza, temizlik ve kirlilik arasındaki farkı göstermeye çalıştık. Bu yetmedi, sesimizi Avrupa’ya kadar ulaştırdık. Amesterdam belediyesinin davetlisi olarak belediye başkanımızla beraber ve onlara yönelik bir projeyle Amesterdam’a gittik. Buraları, buralardaki kirlilik sorunumuzu anlattık. 600 metre sahilde, başta plastik olmak üzere 3 kamyon dolusu değişik çöplerin olduğunu görünce inanmak istemediler. Kuzey denizinde görsel anlamda bize 500 metrelik bir alanda temizlik kampanyası yaptırdılar, 40 kilo çöp çıktı. Plastiği türlerine göre tek tek ayırarak, merkezi İrlanda’da bulunan bir merkeze yoladıklarını söylediler. Ardından bizler de onları Samandağ’na davet ettik. Samandağ’a bahsettiğmiz gibi inanılmaz bir kirlilik sorunuyla karşılaştıklarında bizi anladılar ve inandılar. Asi nehri adeta, başlı başına bir çöp taşıma nehri idi. Dolayısıyla bu konuda bir duyarlılık oluşturmaya çalıştık. 3 yıllık bir proje düşündük ve onu beraber tartıştık. Ama bazı nedenlerden dolayı bu proje gerçekleşemedi. Yıllar sonra büyük şehir belediyesi ve kaymakamlığın özel gayretiyle temizlik işlemine başlandı. Zira burada, dünyada nesli tükenme tehlikesiyle karşı karşıya olan bazı canlıların; yeşil deniz kaplumbağalarının, Chelonya mydas türü kaplumbağaların, Akdeniz’de soyları gerçekten tam bitme aşamasında olan Akdeniz fokları Monachus monachus’ların yaşıyor olmaları bizler için bir zenginlik ama denizdeki kirlilik, burada yaşayan hayvan cinslerininin geleceğini gerçekten tehdit ediyor.
Dernek olarak biz, çözüm mercii değiliz. Her şeyden önce yalnızca gönüllülerle çalışan bir kuruluşuz. Bilinçlendirme yapar,kamuoyu oluşturur baskı unsuru oluruz. Başından beri görevimizi bu şekilde ifaya çalıştık. Eksikliklerimiz oldu mu ? Evet. Yetersiz kaldık mı ? Şüphesiz. Ancak her şeye rağmen bu konuda buyük bir mesafe katettiğimizi düşünüyoruz, sevgili Ferit.
Ferit Tekbaş: Samandağ kumsalının önemi sadece biz insanlar için değil, aynı zamanda deniz kaplumbağaları „Caretta Caretta“lar için de çok önemlidir. Nesli tükenmek üzere olan bu kaplumbağalar; sahilimizde yuvalarını kurmakta ve yumurtlamaktalar. Bu deniz kaplumbağalarını koruma çalışmalarınız hakkında bilgi verebilir misin?
Mişel Atik: Aslında Caretta caretta kaplumbağaları burada son derece az. Burada yeşil deniz kaplumbağaları yani Chelonya mydaslar var ve bunların nesli, Caretta‘lara göre daha büyük tehdit altında.
Ferit Tekbaş: Nesli tükenmek üzere olan, Caretta Carettalardan yazılı basında sıkça bahsedilmekte.
Mişel Atik: Evet, popüler olan Caretta Carettalardır, Türkiye’de batı ve dünyanın pekçok ülkesi bunu böyle bilmektedir. Chelonia’lar Türkiye’de 3 veya 4 sahilde var. Bizler bu işlere başladığımız zaman, saydığımız Chelonya Midas yuva sayısı 30 – 40’tı. Şimdi binlerin üzerinde. Bu sonuç, bilimsel bir çalışmanın güzel bir sonucudur. İlk aldığımız proje Dünya Bankası’ndan oldu. Danışmanımız üniversiteden Şükran Yalçın hocamız idi. O’nunla 1 yıl kadar beraber çalıştık. Daha sonra çalışmalarımızı aralıksız sürdürdük. Yürütüğümüz ikinci proje; WWF – Dünya Doğayı Koruma Vakfı” ile işbirliği içinde oldu. Yine, Türkiye’nin Canı Hibe Programı aracılığıyla yeşil deniz kaplumbağaları ile ilgili bir proje aldık. Bir yıl boyunca yeşil deniz kaplumbağaları projesini başarı ile yürüttük. Şimdi yaklaşık altı yldır bu sahilde, Tarım ve Orman bakanlığı adına, Doğa Koruma ve Milli Parklar adına çalışmalar yürütüyoruz.
Ferit Tekbaş: İlçemizde hangi başka hangi tür hayvanların korunması gerekli ?
Mişel Atik: Önemli bir projemiz daha oldu. Bildiğiniz gibi, burası Yani Hatay, önemli bir kuş göç yolu üzerinde. Kuşlar Afrika’dan Mayıs ayında göç etmeye başlıyorlar ve Orta Doğu koridoru üzerinden Avrupa’ya göç ediyorlar. Kuzey ülkelerinde besleniyorlar, yavruluyorlar ve sonra da dönüyorlar. Ama ne yazık ki barınak ve beslenme yeri olarak kullandıkları alanlarının azalması , yasadışı avcılık ve çevresel olumsuzluklar bu hayvanların nüfusunu gitgide azaltmakta ,nesillerini tehdit eder hale getirmektedir. Buna yönelik bir çalışma yürüttük, okularda çocuklara eğitim verdik, arazilere götürdük, onları bu konuda duyarlılaştırmaya çalıştık. Avcıların vurduğu binlerce kuşu önce kendi imkanlarımızla tedavi ettik. Şimdi tarım ve orman bakanlığı vastasıyla üniversiteye yolluyoruz. Onlar da tedavi edilmek üzere Mustafa Kemal Üniversitesi Veterinerlik Fakültesine yolluyorlar. Denizde yaralı bulunan kaplumbağaları da oraya yolluyoruz. Bunlar dışında “Dünya Doğayı Koruma Vakfı”nın kırmızı çizgiyle nesli tükenmekte olan türler arasında sıraladığı kum zambakları da var. Sevgili Ferit, şimdi sahile giderseniz, sarhoş edici bir koku yayan kum zambaklarını bulabilirsiniz. Onların nesli de tehdit altında ve bizim sahilde bolca bunlardan bulunmakta.
Ferit Tekbaş: Son olarak okurlarımıza bir şey söylemek ister misin?
Mişel Atik: Elbet, çevre hareketi bir hobi haraketi değil, insanın yaşamı ile birebir ilişkili olan bir harakettir. Bugün gıda maddelerimizden tutun da, iklimsel faaliyetlere, içtiğimiz sulara, yüzdüğümüz denizlere, gittiğimiz ormanlara, yaşadığımız heryere kadar çok sayıda çevre sorunu var. Okullarda öğrencilere şunu söylüyorum: siz anne ve babanıza karşı sorumlusunuz. Onlar sizi giydiriyorlar, sizi yedirip içiriyorlar, hasta olduğunuzda doktora götürüyorlar ve yetiştirmeye çalışıyorlar. Onlara karşı sorumlusunuz. Okula gidiyorsunuz, eğitim gördüğünüz okulda, bilgiyi size aktaran öğretmelerinize karşı sorumlusunuz. Üçüncüsü, içinden çıktığınız topluma karşı sorumlusunuz. Bu topluma karşı diyet borcunuzu ve sorumluluğunuzu yerine getirin. Biz bir gezegende yaşıyoruz. Bu gezegen bize miras kalmamış, gelecek kuşaklara verilmek üzere bize emanet bırakılmış. Çocuklarımızı, gelecek nesilleri düşünüyorsak, lütfen sorumlu davranalım. Gelişmiş ülkelerde bir çok sorun çözülmüş durumda, ama bizim gibi ülkelerde malesef diz boyu. Bizler bu ufak çaptaki hareketlerle bir şeyler yapmaya çalışıyoruz ve yapmaya devam edeceğiz. Çevre sorunları için mücadelede hepimiz birlikte hareket etmeliyiz. “Aman bana ne, birileri uğraşıyor zaten, ben neden uğraşayım !” dememeliyiz. Çağımızdan, insanımızdan, canlılarımızdan, bitkilerden vs. sorumluyuz. Bu gün genetiği değiştirilmiş organizmalar, hormunlu domatesler, hormonlu meyvelerden ve sebzelerden bahsediyoruz. Her alanımızı bir kanser gibi kuşatan tarımsal ilaçlardan, naylonlardan ve plastiklerden, termik ve nükleer santrallerden bahsediyoruz. Bunlar gerçekten dünyamızı mengene gibi sıkıştırmış durumda. Kanser olayında dünyada patlamalar var. Bunun sorumlusu hayvanlar ve bitkiler değil, insanın ta kendisi. Bu konuda sorumluluğumuzu yerine getirmek zorundayız.
Bana bu fırsatı verdiğiniz için ZeROChA ailesine, üyelerine, ve okuyucuların tümüne sevgilerimi ve selamlarımı iletiyorum.
_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Teşekkür: Bu fevkalade fotoğrafların çekimini gönüllü olarak üstlenen Bebeto Fotoğrafçılık sahibi Züheyir Beyazıt kardeşimize, ZeROChA yönetim kurulu olarak, canı gönülden teşekkür eder ve başarılarının devamını temenni ederiz. Alevi bir kardeşimiz olan Züheyir Beyazıt, Merkez Konsey’imizin Hatay ve Çevresinde yapılacak olan çekimlerimizde bizlere gönüllü olarak katkıda bulunmak istediğini belirtti. Bununla Hatay – Samandağ halkının binlerce sene yan yana kardeşçe yaşadığı ve birbirlerinden ayrılmaz bir parça olduğunu tekrar kanıtladı. Bir Hataylı olduğumdan dolayı bununla her yerde gurur duymaktayım.
_____________________________________________________________________________________________________________________________________________________________________
Halkımız’dan olan bu değerli insanlarımız ile devamlı röportajlar yapabilmemiz için Merkez Konsyimiz, bağışlara ihtiyacı vardır.
Bağış yapabilmeniz için Banka detaylarımız:
Banka: Pax-Bank-Köln
Banka kodu: 37060193
Hesap numarası: 24139026
IBAN: DE61370601930024139026
BIC: GENODED1PAX
Bağış: https://zerocha.org/spende
Linki kopyalayıp taramacıya ekliyebilirsiniz. Bu bağlamada direkmen sitemizin ve Paypal bağış bölümüne gelebiliyorsunuz.